25 Mart 2018 Pazar

Rock opera'ların atası: Jesus Christ Superstar


Günlerdir sabah akşam dinledikten ve konuştuğum herkese ballandıra ballandıra anlattıktan sonra artık blogumda yazıya dökme vakti geldi... 

Jesus Christ Superstar'a takmış durumdayım. 

Bu ismin bir anlam ifade etmediği okuyuculara şöyle özetleyeyim: Jesus Christ Superstar, müzikal denince akla ilk gelen dahiyane İngiliz ikili besteci Andrew Lloyd Webber ve söz yazarı Tim Rice'ın 1970 yapımı rock opera şaheseri. İsa'nın çarmıha gerilmeden önceki son günlerini anlatan eser aslında üç bacaklı bir oluşum: 1970'te bir konsept albüm olarak kaydedildikten sonra 1971'de Broadway'de prömiyerini yapıyor ve 1973'te de filmi çekiliyor. Müzikalinin hâlâ dünya turneleri yaptığı ölümsüz bir eser bu.

Tim Rice aslında Judas'ın İsa'ya olan ihanetinden yola çıkarak bir eser yazmayı 15 yaşında kafaya koyuyor. Bunu 1970'te ileride Evita, Cats ve The Phantom of the Opera gibi birçok ölümsüz müzikale birlikte imza atacağı Andrew Lloyd Webber'le gerçekleştiriyor. İlk başta sahne için yazdıkları eseri Londra'da hiçbir yapımcı sahneye koymaya cesaret edemiyor. Zira sadece 4 yıl önce John Lennon'ın The Beatles için "İsa'dan daha popüleriz" demesi üzerine dünya çapında plaklar yakılmıştı ve gruba ölüm tehditleri savrulmuştu. 


Webber ve Rice, 1970

Bu bir anlamda çok iyi oluyor çünkü harika bir konsept albüm olarak ilk kez bir plak formatında çıkıyor Jesus Christ Superstar. Albümde konuşma yok, ufak diyaloglar bile şarkı şeklinde söyleniyor. Ana karakterler tabii ki İsa ve ona ihanet eden havarisi Judas Iscariot. İsa'yı cezalandıran Romalı vali Pontius Pilate ve İsa'nın takipçisi Mary Magdalene de öne çıkan diğer karakterler. 

Tim Rice, rock opera ve İsa deyince 1970'te gidilmesi gereken en doğru kişiye, Deep Purple'ın 25 yaşındaki solisti Ian Gillan'a gidiyor. Child In Time'daki performansından çok etkilenen Rice, Gillan'ı Webber'in yanına götürüyor ve konsepti anlatıyorlar. Gillan kabul ediyor ve kendi bölümlerini sadece birkaç saatte kaydediyor. Albümde parladığı şarkıysa tabii ki Gethsemane (I Only Want To Say). İsa'nın Judas'ın ihaneti öncesi Gethsemane bahçesinde Tanrı'yla konuşmasını anlatan şarkıyı en iyi Ian Gillan söyleyebilirdi zaten. Yeri geldiğinde kırılgan fısıltılarla yeri geldiğinde güçlü ve acı çığlıklarla İsa'nın şüphelerini Webber'in etkileyici müziği ve Rice'ın zekice sözleriyle canlandıran Gillan'ın kariyerindeki en iyi performanslarının başında geliyor bu şarkı. 

Gillan'a albümden sonra filmde oynaması için de teklif geliyor. Fakat kendisine teklif edilen paranın birkaç katını grubu Deep Purple'la sadece bir gecede kazanan Gillan'ın işine gelmiyor ve yoğun turne programını da göz önünde bulundurarak teklifi reddediyor. Bu yüzden Ian'ın İsa'yı oynadığı hiçbir görüntüsü yoktu geçen seneye kadar. Neyse ki 1970 yılında Gethsemane'yi söylerken çekilen bir tanıtım videosu düştü internete. Videoda bir yerden sonra görüntü ve ses uyuşmazlığı başlasa da Gillan'ın sadece sesiyle değil görüntüsüyle de İsa karakterini tamamladığını göstermesi açısından çok değerli.


Gillan'ın beyazperdedeki rolü reddedişi Texaslı oyuncu ve müzisyen Ted Neeley'nin kariyerini yükselişe geçiren bir olay oluyor. İsa rolüne seçilen Neeley, Gillan gibi bir rock şarkıcısı olmasa da yumuşak sesi ve duruşuyla şarkılara kattığı duygularla kesinlikle etkileyici. Öyle ki filmden sonra da yıllarca sahnede canlandırdığı bu rolü bugün 75 yaşında da oynamaya devam ediyor. Onu izledikten sonra Hristiyanlığa geçiş yaptığını söyleyenler var. Aşağıdaki 2006 performansını izledikten sonra sizde de bu derece bir etki bırakır mı bilmem ama en azından tüyleriniz diken diken olmuyorsa hislerinizden şüphe ederim. 63 yaşındaki Neeley hâlâ o kadar etkileyici ki rol arkadaşları bile gözyaşlarını tutamıyor:



Neeley'nin yıldızını parlatan ve Norman Jewison tarafından çekilen 1973 filmi eserin orijinaline oldukça sadık. İncil'de anlatılan hikâyenin bir kısmına Judas'ın gözüyle bakarak farklı bir bakış açısı getiren eser, İsa'nın insani yönlerine odaklanıyor ve Judas'ı yıllarca gösterildiği gibi saf kötü olmanın ötesine geçiriyor. Film uyarlaması da bu modern bakış açısından nasibini alan sinematik detaylarla dolu ve bu yüzden "Dünyaya gelmek için neden böyle eski bir zaman ve garip bir ülke seçtin? / Milattan önce 4. yılda İsrail'de kitle iletişim araçları yoktu"  diyerek beyaz takım elbisesiyle şarkı söyleyen Judas filmde de hiç sırıtmıyor. Film ayrıca içinde hikâyeyi zenginleştiren birçok anakronizm bulunduruyor: otobüsle Kudüs'e gelen hippiler, mor atlet giyen Romalı askerler ve Judas'ı kovalayan tanklar gibi. Hosanna gibi neşeli bir şarkıda halkın "Won't you die for me?" dediği anda İsa'nın tereddütlü yüzüne yaklaşan kameranın bir saniyeliğine donması da filmin temasını bir saniyede anlatan güzel bir detay olarak yönetmene şapka çıkarttırıyor. Konsept albüme seslerini veren Yvonne Elliman ve Barry Dennen yine sırasıyla Mary Magdalene ve Pilate rolleriyle karşımıza çıkarken albümde Murray Head'in başarıyla seslendirdiği Judas karakterine filmde yetenekli şarkıcı Carl Anderson hayat veriyor. 



Jesus Christ Superstar'ın özellikle muhafazakar kitleler tarafından beklenildiği kadar olumsuz tepki almamasının birçok nedeni var. Aslında hiçbir grubu ya da kişiyi aşağılamadan olayların psikolojik, toplumsal ve siyasi boyutlarını gösteriyor. Pilate'ın İsa'yı çarmıha germek istemediği hâlde toplum baskısı nedeniyle buna boyun eğişini anlatan Trial Before Pilate'ta insanın hem kanı donuyor, hem öfkesi kabarıyor hem de acıma hissi en üst seviyelere çıkıyor. Karakterine uygun bir şekilde daha folk türü şarkıları seslendiren Mary Magdalene'in bir müzikal klasiği I Don't Know How To Love Him'de bütün sevgisini, korkularını ve kafasını karıştıran duygularını sanki kendimiz hissediyormuşuz gibi dinliyoruz. Daha sert ve neredeyse nevrotik şarkıların sahibi Judas'ın aslında İsa'yı çok sevdiğini ama olayların varacağı boyuttan korktuğu için ona ihanet edeceğini müzikalin ilk şarkısı Heaven on Their Minds'da anlıyor ve filmin sonuna kadar bütün motivasyonunu ve pişmanlığını bunun gibi leziz şarkılarda gözlemliyoruz. 

Bu eser, kendini görsel ve işitsel bir şölen olarak izletmenin yanı sıra İsa, İncil, Kudüs, Roma İmparatorluğu, dinler ve tarih üzerine ufuk açacak araştırmalar yapmaya da itebilir insanı. Kendinizi benim gibi İncil'i okuyup araştırırken bulabilirsiniz, doğaldır, endişelenmeyin. Bu eseri anti-semitist veya "misyoner kafasıyla yazılmış" şeklinde yorumluyorsanız mesajı almamışsınız demektir. Burada her şeyden önce bir hikâye var, ne kadarı gerçek ne kadarı değil orası inancınıza ve hayal gücünüze kalmış, tıpkı hayatta her şeyde olduğu gibi. Bir kere ortada yıllarca aynı şekilde öğretilen dogmatik bilgilere cesurca getirilen çağdaş bir yorum var. Sanat bu değildir de nedir? 

Jesus Christ Superstar'ın en modern yorumuysa manidar olarak bu Paskalya'da geliyor. 1 Nisan'da NBC'de canlı yayımlanacak yapımda İsa'yı John Legend, İsa'yla dalga geçen Kral Herod'ı da Alice Cooper oynuyor. Modern uyarlamalar genelde fazla cilalanmış görünüp biraz gözümü korkutur ama bunun yapımcı koltuğunda Andrew Lloyd Webber'in olması güven veriyor:



Fakat bu yorumu değerlendirmeden önce sırayla gidin; önce albümü dinleyin, sonra da filmi izleyin. Buyurun, albüm burada:



BONUS: Murray Head'e hep yeterince değer verilmediğini düşünürüm. Jesus Christ Superstar'ın albüm versiyonunda Judas'ı bütün çılgınlığıyla seslendiren şarkıcı kendisinden sonraki Judas'ları fazlasıyla etkilemiştir. Kendisi daha sonra 80'lerde de başka bir Webber & Rice klasiği Chess müzikalinde One Night In Bangkok hitiyle de karşımıza çıkmıştı, bilenleriniz vardır. Ben JCS'nin en meşhur şarkısı Superstar'ı söylediği versiyonu buraya bırakayım ve yazımı sonlandırayım: